1 Ekim 2008 Çarşamba

YALAN HABER YAZMA HÜRRİYETİ YOKTUR

İnsanlar ve insanların bir araya gelerek oluşturdukları kurumlar, hatasız ve kusursuz olamaz. Her insan hata işleyebilir. Bunu istemeden yapabildiği gibi, bilerek isteyerek de yanlış yapabilir. Önemli olan, sonucu olumsuz olan bu hareketleri istek dışı yapmak ve sonucunda da ortaya kötü bir durum çıkarsa özür dilemesini bilmektir. Bu vasıfları taşıyan kişi ve kurumlar “insani” vasıfları taşıyor demektir. Bir yanlışı bilerek yapan, bilerek yalan söyleyen birinin, bu davranışı ortaya çıkınca özür dilemeyi bile bilmemesi, insanlıktan nasibini almadığını açıkça ortaya koyan bir durumdur. Hal böyleyken, asıl amacı ve görevi insanları bilgilendirmek olan, pardon, olması gereken ülkemiz medyasının “yanlış yapma” konusunda büyük zaaflar taşıdığı pek çoğumuzun malumu. “Doğru” haber almak için eline aldığı gazetede okuduklarının, TV’de izlediklerinin bir kısmının yalan haber olduğunu ileride öğrenen bir kişi, birilerinin bilerek ve isteyerek kendisini aptal yerine koyduğunu öğrenmiş olur. İşin en vahim tarafı ise insanların çoğunun, büyük bir kısmı yalandan oluşan bu haberlerin esasında yalan olduklarını bile bilmeden yalan habercilik yapan gazetelere para ödemeye devam etmeleri. İnsanlar onlara para ödedikçe, gazetecilik mesleğini yalancılık kirine bulaştıranlar daha da güçleniyor, böylece daha fazla insanı kandırabiliyor, yalanlarını ise daha az önemsiyorlar. Tekzip konusunda mahkeme kararı çıkmadıkça, yazdığı yalan haberlerin tekzibini yayımlamayan bu gazeteler, yalan haber yapmaktan dolayı utanmak şöyle dursun, mahkeme kararıyla tekzip yayımlamak zorunda bırakıldıktan sonra bile yalanlarına kesintisiz olarak devam edebilmektedirler. Aslında maalesef gazeteciliğe yalancılık kirini bulaştıranları o hale getiren yine bizleriz. Yalancılığı meslek ilkesi haline getirmiş bu gazetelerin günlük tirajı maalesef iki buçuk milyonu buluyor! Kendisini yalan haberlerle aptal yerine koyanların tirajlarını zamanla azaltıp azaltmamak, yani suç işleyeni ödüllendirip ödüllendirmemek yine bu halkın kendi vereceği bir karardır. “Yalan haber” denince akla ilk gelen tabii ki, adını olmayan “yalan haber yazma hürriyeti”nden aldığını düşündüren malum gazete oluyor. Bugüne kadar sayısız yalan habere imza atan, insanlara attığı iftiralardan dolayı büyük meblağlarda tazminatlar ödemeye mahkum olanlar, güya “insan haklarını insanımıza anlatmak için”(HAHAHA! Buna başka ne denebilir ki?) geçenlerde trenle Türkiye gezisi düzenledi ve duyarlı vatandaşlarımız ile sivil toplum kuruluşlarından hak ettiği cevabı alıp, uğradığı her ilde protesto gösterileriyle karşılaştı. Anayurdun dört baştan örüldüğü söylenen demiryollarının şehrimden geçmediği gerçeğini bir kez daha hatırlamama ve “karşılama” ekiplerinden birinde yer alamadığım için üzülmeme neden olan bu “komik” gezi olayı, pek çok protestocu tarafından; “Kendilerinin çiğnediği insan hakları konusunda millete akıl vermeye kalkıyorlar. Pes doğrusu!” şeklinde yorumlandı. Gerçekten de pes! Çok değil, daha birkaç ay önce Abdulmetin Balkanlıoğlu’na attıkları iftiradan dolayı tazminat ödediler. Bu ne perhiz, bu ne menem bir çelişki! Uzaydan gelip de hiçbir şey bilmese, sadece “utanma”nın sözlük anlamını okusa, “normal” bir insan ya da kurum, bu okuduğuyla “utanmak” fiilinden nasibini az da olsa alırdı…

Hiç yorum yok: